Vergi Hukukunda İspat ve Delil Sistemi
Code: Tax. 2021/002/001 LV: 21/04/2021
Dr. Hasan Yalçın, E. Hesap Uzmanı, YMM
İspat (kanıtlama) kavramının biri geniş, öbürü dar, iki anlamı vardır.
Geniş anlamla ispat kavramı, bilim felsefesindedir, bir önermenin doğruluğu
veya yanlışlığı üzerine bir kanaat sağlayabilmedir. Dar anlamda ispat kavramı,
hukuktadır, bir olayın varlığı veya yokluğu üzerine gene bir kanaat
sağlayabilmedir ve de bunun için yasal gerekleri yerine getirebilmedir.[1] Genel
olarak hukukta ispat, maddi ve manevi olguların doğruluğu hakkında yargıçta
kanaat uyandırmak için gerekli delillerin arz edilmesi şeklinde tanımlanır.[2] İspat,
gerçeği doğrulayacak bazı araçların kullanılmalarına ilişkin gayretler ile,
maddi bir olayın ortaya çıkarılmasına ilişkin bir sonuç olarak da ifade
edilebilir.[3]Hukuk
biliminde akla gelen ilk başlıklardan biri ispat ve delil hususudur. Yargılama
aşamasının temeli savunulan iddianın ispatlanması ve bu ispatın yerine
getirilmesi sırasında sağlam delillerin ileri sürülmesidir. Aynı önem vergi
hukuku açısından da geçerliliğini korumaktadır.[4] Vergiyi
doğuran ve ceza kesilmesini gerektiren olayın tespitinde gündeme gelen ispat ve
delil vergi yasalarının uygulanmasında temel unsurlardan biridir.[5]
VUK’nun “Vergi Kanunu Tabiri” başlıklı 3’ncü maddesi, 30.12.1980 tarih ve
2365 sayılı kanun ile 1.1.1981 tarihinden geçerli olmak üzere “Vergi
Kanunlarının Uygulanması ve İspat” başlığı altında yeniden düzenlenmiş ve
bugün halen geçerli olan şeklini almıştır. Adı geçen kanunun 3/B maddesinde
’’İspat: Vergilendirmede vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin
gerçek mahiyeti esastır. Vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin
gerçek mahiyeti yemin hariç her türlü delille ispatlanabilir. Şu kadar ki,
vergiyi doğuran olayla ilgisi tabii ve açık bulunmayan şahit ifadesi ispatlama
vasıtası olarak kullanılamaz. İktisadi, ticari ve teknik icaplara uymayan bir
durumun iddia olunması halinde ispat külfeti bunu iddia eden tarafa düşer.’’
denilmektedir.
İspat aracı olan delilin yargıç tarafından dikkate alınabilmesi için onun
usul hukuku tarafından kabul edilmiş olması gerekir. Usul hukukunca kabul
edilmeyen delillerin geçerliliği yoktur. Dolayısıyla hangi delillerin geçerli
olduğunu pozitif hukuk belirler. Bu bağlamda iki delil sisteminden
bahsedilebilir. Bunlardan birincisi ispat ve ikna aracı olarak kullanılabilecek
delillerin ilgili yasada belirtildiği sistem olan kanuni delil sistemi,
diğeri ise gerçeğin ortaya çıkarılması için ispat gücü olan her türlü delilin
kabul edildiği, geçerli olduğu serbest delil sistemidir. Kanuni delil
sisteminde yasada yer almayan deliller geçerli değildir ve gösterilse dahi
yargıç tarafından dikkate alınmaz. Serbest delil sistemi ise karine ve
emarelerden yararlanır. Bu delil sisteminde yasa bir tarafa ispat külfeti
yüklemez. Ancak iddiası olan taraf iddiasını ispatlamak ile mükelleftir. [6]
İspat için verilen tanımlamalar ve açıklamalarda ‘delil’ kavramı
vazgeçilmez bir unsur olarak yer almaktadır. Genel olarak hukukta tanık,
bilirkişi, belge, ikrar gibi deliller kullanılır.[7] Bu
bağlamda vergi hukukunda serbest delil sistemi kabul edilmiştir.
Vergiyi doğuran olayın ve bu olaya ilişkin işlemlerin gerçek içeriğinin ve
kapsamının ispat edilmesi konusunda, ilke olarak, her türlü delil kabul edilir.
Gerçek olay yemin hariç her türlü delil ile ispatlanabilecektir.
İlke olarak vergi hukukunda vergilemeyle ilgili hususu ileri süren bunu
ispatlamakla mükelleftir. Bu genel kural içerisinde bir karine içermektedir. Bu
karine hayatın doğal akışına uyma karinesidir. VUK’nun 3’ncü
maddesinde yer alan vergilendirmede vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin
muamelelerin gerçek mahiyeti esastır hükmü gerçekte bir ispat kuralından çok
vergi hukukunda ekonomik yaklaşıma ilişkin kural öngörmektedir.[8] Başka
bir ifadeyle vergi hukukuna egemen olan ekonomik yaklaşım ilkesinin,
vergilendirmeye dayanak olan olayların iktisadi, ticari ve teknik gereklere
uygun olarak oluşmuş bulunduğu ve hayatın olağan akışına göre normal ve mutad
olan şekilde ortaya çıktıkları karineyi beraberinde getirmektedir. İspat
yükünün dağılımıyla ilgili temel ilke uyarınca kural olarak, olayların olağan
akışa uygun yönde oluştuğu kabul edilir.[9]
Vergi Hukukunda vergi doğuran olayların iktisadi, teknik ve ticari
gereklere uygun olarak normal ve mutad akış içinde gelişmiş bulundukları
karinesi, genellikle vergi idaresinin yararına işleyen bir karinedir. Gerçekten
vergilendirmeyi etkileyen olayların mutad dışı gelişmiş olduğu ve dolayısıyla
vergi yükünün daha az olarak gerçekleşmiş bulunduğu genellikle yükümlü
tarafından ileri sürülür. Böyle bir durumda ispat yükü vergi yükümlüsüne
düşmektedir. [10]
Son olarak belirtmekte fayda vardır ki; kanuni düzenlemede serbest delil
sisteminin istisnaları da mevcuttur. Bunları özetleyecek olursak Tanık
ifadeleri delil olarak kabul edilir. Ancak her türlü tanık ifadesinin
delil olabilme niteliği yoktur. Tanık ifadesinin delil olarak kabul
edilebilmesi için, vergiyi doğuran olay ile tabii (doğal) ve açık bir ilgisinin
bulunması gereklidir. Belge düzeni ile ilgili kurallar uyarınca,
vergilendirme ile ilgili olgulardan önemli bir bölümü yasanın gösterdiği
belgelere bağlanmalıdır. Belge düzenine ilişkin kurallar uyarınca, yükümlüler
tarafından belgeye bağlanması gereken vergisel olgu, eylem ve işlemler, yükümlü
tarafından ancak bu belgelere dayalı olarak kanıtlanabilir.
Vergi Hukuku’nda yemin delil olarak kabul edilemez.
[1] Şanver, S., (1983) Vergi
Hukukunda İspat, , Vergi Dünyası Dergisi, Sayı 21, s.52
[2] Öncel&Kumrulu&Çağan,
(2008), s.199
[3] Tezel,
A. (1978) Türk Vergi Hukukunda İspat ve Delil Sistemi, Doçentlik Kollokyum
Tebliği, (Yayımlanmamış), Marmara Üniversitesi, İstanbul, s.3 (Aktaran
Şeker,N.(1994) s219)
[4] Biyan,
Ö .(2012) , Türk Vergi Hukukunda İspat –Delil, Adalet Yayınları,
Ankara, s.ı
[5] Soydan,
B.(2015) s.383
[6] Denetim
İlke ve Esasları, s.136-137
[7] Öncel
M. &Kumrulu A. & Çağan, N.(2008) s.199
[8] Öncel
M. &Kumrulu A. & Çağan, N.(2008) s.25
[9] Kaneti ,S. (1992) Sayı: 131
[10] Kaneti
,S, (1992 ) Sayı: 131