PATRONLAR İÇİN İNSAN KAYNAKLARI
Yücel KARADAĞ
ÖNSÖZ
Bu kitapta her başlıkta ilginizi çekeceğini düşündüğüm ve işin özü niteliğinde olan bilgi ve görüşlerimi sizlerle paylaşıyorum. Kitabın akışı genelden özele doğru, şirketin piyasada karşılaştığı “rekabet ortamı ve başarı için kritik faktörler” ile başlayarak “şirket başarısında insan faktörü” bölümü ile devam ediyor. Sonrasında şirket sahiplerinin ve sermayedarların zihninde yer etmiş temel yaklaşımları biraz sorgulayacağım.
İlk sorum “bütün çalışanlara eşit davranmak yeterli midir?” ve ikinci sorum ise “yetenekli çalışanları elde tutmak yeterli midir?”. Bu sorulara vermiş olduğum cevaplarla, yeni bir bakış açısı kazanacağınızı düşünüyorum. Sonra çok temel bir diğer konuya “çalışanlardan nasıl yüksek performans alınır?” sorusu ile birlikte yanıt arayacağız.
Birinci bölümün sonuna kadar sizlerin insan kaynaklarına bakışınızı değiştirmek ve güncellemek için çalıştım. Eğer insan faktörünün şirket başarısındaki önemi konusunda ikna olduysanız ve bu konuda yatırım yapmak istiyorsanız, son bölüm olan “doğru insan kaynakları yatırımı nasıl yapılır?” sorusuna vermiş olduğum cevaplardan faydalanabilirsiniz.
Bu kitabın şirket yönetiminizde yeni bir ufuk açmasını ve başarılarınıza insan faktörünün etkisiyle önemli katkı yapmasını diliyorum.
Saygılarımla,
Yücel Karadağ
REKABET ORTAMI ve BAŞARI İÇİN KRİTİK FAKTÖRLER
Şirket Ömürleri Neden Kısalıyor?
Şirket ömürleri konusunda son zamanlarda ciddi araştırmalar yapılmaktadır. Bu konuda daha önce araştırma yapan kişilerden Arie de Geus’un saptamalarına göre Avrupa ve Japonya’da ortalama şirket ömrü 12,5 yıldı. Ancak, yeni araştırmalara göre ortalama şirket ömrü daha da azaldı. Örneğin, ortalama şirket ömrü Almanya’da 45 yıldan 18 yıla, Fransa’da 13 yıldan 9 yıla, İngiltere’de 10 yıldan 4 yıla indi.
Türkiye’de bu konuda yapılan çalışmaların sınırlı olması nedeniyle, çok sağlıklı verilere sahip değiliz. Ancak Türkiye’de şirketlerin genel olarak yaşam süresinin ortalama 17-20 yıl olduğu düşünülmektedir. Türkiye’deki şirketlerin yüzde 95’e yakını son 20 yılda kuruldu. 1980 yılında şirket sayısı 25 bin seviyesindeyken, 2005 sonunda 650 bine yaklaştı. Bu şirketlerin 400 bini ise son 5 yılda kuruldu.
İnsanlar gibi şirketlerin de bir yaşam eğrisi vardır. Bu eğri canlılarda olduğu gibi doğum ile başlar, gelişme dönemi, olgunluk ve düşüş dönemiyle devam eder, ölüm ile biter. Yaşam süresi ise insanlardaki kadar standart değildir. Bazıları ilk senesinde, bazıları da takip eden birkaç yılda iflas ederken, bir kısmı da düşüş dönemini takiben yenilenme ile yeni bir yaşam eğrisi başlatır.
Önemli olan, şirketlerin bu yaşam eğrisinde nerede olduklarının farkına varmalarıdır. Ancak bu durumda şirketler yaşam eğrilerinin herhangi bir aşamasında kaçınılmaz olarak karşılaşacakları zorlukların üstesinden gelecek şekilde hazırlıklı olabilirler. Yaşam eğrisinin ilk aşaması olan doğum insanlar için olduğu gibi şirketler için de sancılıdır ve şirket sahipleri bu dönemde birçok zorluğun üstesinden gelmek zorundadırlar.
Doğumdan sonra ise gelişme dönemi gelir ve bu dönemde gelişme gözle görülebilir ölçüde hızlı olduğundan şirket sahiplerinin keyifli yaşadıkları bir dönemdir. Bu dönem şirket için çok önemlidir, çünkü bu dönemde yapılanlar aslında şirketin yapısını oluşturur. Bu yapı zaman geçtikçe kemikleşip, kurumun kimliğini oluşturur.
Olgunluk döneminde şirket artık piyasada kendini kabul ettirmiş ve belirli bir büyüklüğe ulaşmıştır. Bu dönem girişimci şirket sahipleri için işlerin sıkıcı olmaya başladığı dönemdir. Çünkü şirketin büyüme oranı ve cirosundaki artış ilk dönemki kadar büyük olmayacak, hatta bazen değişmeyecektir. Bu dönemi yaz mevsimi gibi düşünebiliriz. Eylül ayında yaprakların dökülmesini beklemeden bu dönemde alınacak önlemler şirkete yeni bir yaşam eğrisi yaşatabilir. Bu dönemde yapılacak bir yeniden yapılanma ve değişim projeleri şirketin ikinci bir doğum dönemi yaşamasını sağlayabilir. Aksi durumda, şirketlerin düşüş dönemine girmesi kaçınılmazdır.
Düşüş döneminde moraller bozulur ve şirkette huzursuzluk başlar. Buna bir de panik havası eklendiğinde şirket sahipleri ve yöneticiler sağlıklı karar almakta zorlanırlar. Düşen satışlar gelirlerin azalmasına ve şirketin güç kaybetmesine neden olacaktır. Bu dönemin uzunluğu şirketin bu durumu finansal açıdan ne kadar sürdürebileceğine ve gücüne bağlı olmakla birlikte, bu durumdan sonra yeni bir yaşam eğrisi başlatmak oldukça zordur. Zaten düşüş dönemindeki şirketler ancak çok iyi bir kriz yönetimi ve tecrübeli yöneticiler sayesinde başarıya ulaşabilirler ve bu tip örnekler iş dünyasında mucizeler olarak anlatılırlar.
Yukarıdaki yaşam eğrisi belirli bir fikirle ortaya çıkarak o dönemde başarılı olmasına rağmen geçen zamanın gereklerini algılamadan ve iş modelini revize etmeden yoluna devam eden standart bir şirketin yaşam eğrisidir. Bu eğrisi uç uca ekleyerek şirketinizi yukarılara tırmandırmak sizin elinizdedir. Her olgunluk dönemini düşüş dönemi, her düşüş dönemini de ölüm ile devam ettirmek zorunda değilsiniz. Bunun için yapılması gereken ise öncelikle şirketin durumunun farkında olmak, piyasanın gerekliliklerini ve yaşanan değişimi algılamak, sonrasında ise gerekli çalışmaları yaparak şirketin yenilenmesini ve gelişimini sağlamaktır.
Bu bahsi biraz daha somutlaştırmak için Capital dergisi tarafından her yıl yapılan ilk 500 şirket araştırması verilerini kullanarak yapmış olduğumuz küçük bir araştırmanın verilerini sizinle paylaşıyorum.
Araştırma sonuçlarına göre 1999 yılında araştırmada öne çıkan ilk 100 şirketten 76’sı 2007 yılı araştırmasında sıralamada düşüş yaşamışlar. Bunlardan bazıları tek bazıları iki basamaklı düşüşler yaşarken, bazıları ise yüzlerce sıra aşağıya inmiştir. Ayrıca, 1999 yılında araştırmada ilk 100 içinde yer alan 24 şirket 2007 yılındaki araştırmada ilk 500 şirket arasında yer almadılar. Bunlardan bazıları el değiştirdi, bazıları da iflas etti.
Araştırma sonuçlarına göre sadece 6 şirket sıralamada yükseldi.
Ayrıca, ilk 100’e giren şirketlerin hangi sektörlerde faaliyet gösterdiğini de 1999 ve 2007 yılları verilerini karşılaştırdık.
Sektör |
1999 |
2007 |
AĞAÇ - ORMAN |
0 |
1 |
BASIN |
3 |
1 |
BİLİŞİM |
0 |
3 |
DEMIR-ÇELİK |
7 |
12 |
DIŞ TİCARET |
0 |
2 |
ELEKTRONİK |
10 |
8 |
ENERJİ |
4 |
11 |
GIDA |
17 |
8 |
İLAÇ |
6 |
6 |
İNŞAAT |
2 |
3 |
KUYUMCULUK |
0 |
1 |
LASTİK |
1 |
2 |
MAKİNE |
2 |
1 |
OTOMOTIV |
16 |
14 |
PERAKENDE |
0 |
8 |
PLASTİK |
0 |
1 |
SERAMİK |
1 |
3 |
TEKSTİL |
11 |
5 |
TELEKOM |
0 |
5 |
TÜTÜN |
2 |
3 |
ULAŞTIRMA |
0 |
2 |
Karşılaştırma sonucunda 1999-2007 yılları arasındaki 8 yıl içinde sektörlerin konumunun da önemli ölçüde değiştiğini söyleyebiliriz. Tabloda gösterildiği gibi Basın, Gıda ve Tekstil sektörlerinde düşüş yaşanırken, Bilişim, Demir-Çelik, Perakende ve Telekom sektörlerinde yaşanan gelişim şaşırtıcıdır.
Araştırma sonucunda sizlere sadece 8 yıl içinde hem şirketlerin, hem de sektörlerin ne kadar hızlı değişebildiğini göstermeye çalıştım. Bu araştırma ile şirket yaşam eğrisi yaklaşımında bahsettiğim dönemlerin çok uzun yıllar olmadığını anlıyoruz. Bu nedenle bu alanda yapacağınız çalışmaları hızla hayata geçirmeniz şirketinizin geleceği açısından önemlidir.
Kimler Ayakta Kalıyor?
Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin çocukları olarak, ülkemizde 100 yıllık şirketlerden bahsetmek mümkün görünmüyor. Bu nedenle ABD kökenli şirketlerden örnekler verebiliriz. Örneğin, hızlı tüketim malları sektöründe geniş bir ürün yelpazesiyle faaliyet gösteren Procter&Gamble 1837 yılında kuruldu. Philip Morris 1847 ve American Express 1850 ise yılında kuruldular. Bu bilgileri aldığım ve bu bölüm için kaynak olarak kullandığım “Built To Last” isimli, James Collins ve Jerry Porras imzalı kitap bu konuda faydalı bilgiler sunuyor.
Türkçeye “Kalıcı Olmak” ismiyle çevrilen kitap şirketlerin kalıcı olmaları için öncelikle vizyoner şirket olmaları gerektiğini, sonrasında ise sürekli gelişimin zorunlu olduğunu ifade etmektedir. Kitapta vizyoner şirket olabilmek için şirket öz değerlerinin ve bir şirket ideolojisinin bulunması gerektiği belirtiliyor. Vizyoner şirket olmanın da tek başına yeterli olmadığının belirtildiği kitapta sürekli gelişime vurgu yapılıyor.
Siz de şirketinizin yıllarca var olmasını, siz öldükten sonra da yaşamasını istiyorsanız, uzun vadede kar etmekten farklı şeyler hedefliyor olmanız gerekiyor. Değeler bütünü veya ideoloji olarak özetleyebileceğimiz bu kavrama birkaç örnek vermek istiyorum. Hewlett-Packard adlı dünya devi şirketin adını aldığı ve kurucusu olan kişilerden birisi olan William Hewlett “Hayatımda yapmış olduklarıma geri dönüp baktığımda, muhtemelen en çok gurur duyduğum; değerleri, uygulamaları ve başarılarıyla dünya üzerindeki pek çok şirketin yönetilme şeklinde muazzam etkileri olan bir şirketin yaratılmasındaki katkılarımdır. Özellikle halen yaşayan ve benden sonra da kalıcı bir model olarak yaşayacak bir organizasyonu arkamda bırakmaktan gurur duyuyorum.” diyor.
Procter & Gamble adındaki dünya devi bir diğer şirketin eski başkanlarından Ed Harness ise “Prensiplerin tutarlılığı, bize yön gösterir. [Temel Prensipler], 1837’de kuruluşumuzdan bu yana P&G’nin tipik özellikleridir. Procter&Gamble ilerleme ve büyümeye doğru yönelirken, çalışanların, şirketin sadece sonuçlarla değil o sonuçların nasıl elde edildiğiyle de ilgilendiğini anlamaları son derece önemlidir.” diyor. Bu veya buna benzer bir değerler setine şu anda sahip olmayabilirsiniz, eğer şirketiniz henüz gelişme dönemindeyse değerlerinizin tanımlanmamış olması doğaldır. Fakat, en yakın zamanda size özel bir değerler bütünü ve ideolojiyi tanımlamanız gerekmektedir.
Kalıcı olmak için diğer aşama da sürekli gelişimdir. Sürekli gelişim olmadan şirketiniz hakkında uzun vadeli planlar yapmanız gerçekçi olmayacaktır. Bu konuda William Faulkner “Sadece çağdaşlarından veya senden öncekilerden daha iyi olmak için uğraşma. Kendinden daha iyi olmak için de çabala.” diyor. Marriott şirketi başkanı J.Williard Marriott ise “İnsanlar babama her zaman ‘Hey, gerçekten iyi yaptın. Artık dinlenebilirsin.’ derlerdi. Babamın cevabı ise ‘Hayır, devam etmeli ve daha iyisini yapmalıyım’ olurdu.” diyor.
Kurmuş olduğunuz şirket yaşam eğrisinin hangi aşamasında olursa olsun bu bölümde bahsettiğim hususlar açısından bir değerlendirme yapmanızı öneriyorum. Şirketinizin bir ideolojisi ile açıkça tanımlanmış ve çalışanlar tarafından da bilinen ve yaşatılan bir değerler bütünü var mıdır? Eğer bu sorulara cevap bulamıyorsanız veya sizin kafanızda yaşattığınız değerlerden çalışanlarınızın haberi yoksa hemen bu konuda çalışma başlamanızı öneriyorum.
Peki, Şirketler Neden İflas Ediyorlar?
Peki, başarılı iş modelleriyle bir dönem piyasada fırtına gibi esen şirketler neden sırayla ortadan kayboluyorlar? Şirketlerin iflas etme nedenleri üzerinde yapılan araştırmalar “Liderlikte Yetersizlik”, “Planlamadaki Yetersizlik” ve “Değişime Direnme”yi ilk üç neden olarak ortaya koymaktadır.
Liderlik konusundaki yetersizlik, kriz liderliği ve değişim liderliğindeki yetersizlik olarak da detaylandırılabilir. Şirketler başarıya ulaşmak için etkin bir liderliğe ihtiyaç duyarlar. Önemli dönemeçleri almak için durumu doğru algılayıp, ileri görüşlü bir bakış açısıyla şirketin yönünü belirleyecek bir lidere ihtiyaç duyulur.
Şirketlerin yeni bir yaşam eğrisi başlatabilmeleri için gerekli olan değişim ancak etkili bir değişim liderliği ile mümkündür. Bunun için ise öncelikle lider değişimi benimsemeli ve değişime inanmalıdır. Değişime inanmış bir lider beraberinde tüm şirketi değişime yönlendirip şirketini başarıya ulaştıracaktır.
Planlamadaki yetersizlik ise yine yöneticilerin planlı bir yönetim anlayışı sergilememesine bağlanabilir. Geleceği belirlemek tamamen bizim elimizde değilse bile, hedefler ve bütçeler belirleyerek bu hedeflere odaklanmadan başarıya ulaşmak mümkün değildir. Bütçe mantığı yerleşmemiş ve hedeflerle yönetilmeyen şirketlerin başarıya ulaşması şanstır.
Şirketleri iflasa sürükleyen bir diğer faktör de değişime gösterilen dirençtir. Eski iş modellerini müşteriye dayatmak, eski silahlarla düşmana karşı savaşmak gibidir ve bu durumda başarısızlık kaçınılmaz olmaktadır. Her anlamda değişim, daha önce de belirttiğim gibi yeni düzende zorunlu hale gelmiştir. Değişim yukardan aşağıya olmalıdır. Kendisi hiçbir şey yapmadan çalışanlarının değişmesini ve böylece şirketin başarılı olmasını bekleyen yöneticiler şirketlerinde hiçbir değişimin olmadığı gözlemleyeceklerdir.
Son ekonomik kriz ile birlikte adını sıklıkla duyduğumuz büyük firmalardan birçoğunun iflas ettiği haberleri dünyada büyük sarsıntıya ve güvensizliğe neden oldu. Önce Lehman Brothers iflas etti, sonrasında ise bir diğer yatırım bankası Merril Lynch’in Bank of America tarafından satın alındığı duyuruldu. Finans dünyasındaki şok American International Group (AIG)’un 40 milyar dolarlık köprü kredisi için FED’e başvurduğu açıklamasıyla devam etti.
ABD’de iflas eden finans kuruluşlarına sonradan Illinois eyaletindeki Bank of Commerce ile Washington eyaletindeki Bank of Clark County de eklendi. Temmuz ayı itibarıyla bu yıl içinde sadece ABD’de iflas eden banka sayısı 48’e yükseldi.
Finans sektöründeki bu iflas zinciri Avrupa’ya da uzandı. İzlanda iflasın eşiğine geldi. İngiltere’nin en önde gelen bankası Lloyds Bank grubu devlet kontrolüne geçti. Varılan anlaşmaya göre devletin bankadaki hissesi yüzde 43,5'den yüzde 65'e çıkarıldı. Ayrıca, ülkenin en büyük bankalarından birisi olan Northern Rock da kamulaştırıldı. Avrupa finans devi Fortis ise Belçika, Hollanda ve Lüksemburg’un ortak kararıyla kısmen kamulaştırılarak iflastan kurtarıldı.
Rusya’da da durum farklı değildi. Rusya Merkez Bankası, Mira Bank, Econatzbank ve International Bank of Solaridity'nin bankacılık lisanslarını iptal etti. Mevduat sahiplerinin mevduat sigorta fonuna başvurarak paralarını alabileceklerini açıkladılar. Bunların yanında likidite yetersizliği ve müşterilerinin taleplerini karşılayamadığı gerekçesi ile Soçi Bank ve Sibcontact Bank'ın lisansları da iptal edildi.
Finans sektöründeki kriz reel sektöre de etki etti. Otomotiv sektörü çok ciddi kriz yaşadı. ABD otomotiv devi General Motors’un çoğunluk hisseleri kamuya aktarıldı. Devletten 50 milyar dolarlık kredi desteği alan şirket ancak Temmuz 2009’da iflas korumasından çıkabildi. Bunun yanında, ABD’de Los Angeles Times ve Chicago Tribune gazetelerinin sahibi Tribune isimli medya devi de iflas için başvurdu.
Yurt dışında hemen hemen her sektörde iflaslara neden olan ekonomik kriz ülkemizde de derinden hissedildi. Ekonomik piyasalarda yaşanan düşüşlerle yatırımcılar büyük kayıplara uğradı. Üretim ciddi miktarda düştü ve birçok şirket toplu işçi çıkararak maliyetlerini azaltma yoluna gitti. Ekonomik kriz başladığından bu yana 2 adet kapsamlı ekonomik paket hazırlandı ve piyasaları canlandırma adına ciddi vergi indirimleri ve teşvikler uygulanmaya başlandı.
Piyasa Nereye Gidiyor?
Şirketlerin yaşam sürelerini etkileyen birçok etmen bulunmakla birlikte, hızla değişen rekabet koşulları, teknolojik ürünlerdeki gelişmeler ve küreselleşmenin en belirleyici dış unsurlar olduğunu söyleyebiliriz. Bunun yanı sıra sadece patrona bağlı olmak veya asla taklit edilemeyeceği düşünülen patentli bir ürüne odaklanmak gibi iç unsurlar da şirket ömürlerini kısaltıyor.
Şirket sahipleri genellikle belirli bir zamanda kurulan ve bir dönem çok başarılı olan bir sistemin aynı şekilde sürekli devam edebileceğini düşünürler. Hatta şirketlerde her yeni proje önerisi geldiğinde, direnç gösteren patronlar hep mevcut sistem ile başarılı olduklarını ve bu sistemle devam edeceklerini, bu nedenle değişime ihtiyaç duymadıklarını söylerler. Fakat şirket ömürlerinin kısaldığı, hızla değişen bir rekabet ortamında değişim şirketler açısından da zorunlu görünüyor.
Açıkçası sizleri çok farklı bir gelecek bekliyor. Bu yüzden, şirketleri nasıl bir geleceğin beklediğini öngören ve buna göre değişime ayak uydurabilen şirketler ayakta kalacak.
Ne yazık ki, mevcut yönetim anlayışlarıyla Türk şirketlerinin çoğunluğu değişime direnç gösterdikleri için ayakta kalamayacaklar. Bu durumda şirketleriniz ya yok olacaklar ya da birileri gelip şirketlerinizi satın alacak.
Ülkemizin AB üyeliğine aday olması ve yabancı sermayenin ülkeye girişi neredeyse her sektörde rekabetin şeklini ve boyutunu değiştirdi. Önceleri sanayide ve finans sektöründe artan yabancı ortaklığı, hızla bütün sektörlerde artış gösterdi. Yabancı sermayenin girişi ve artan rekabet, teknolojik gelişmeler ile de birleşince iş yapış şekilleri de oldukça değişti. İç pazarda rekabet oldukça arttı ve büyümek için ihracat yapmak zorunlu hale geliyor. İhracat yaptığınız ülkelerde de aynı rakiplerle karşılaşıyorsunuz. Savaş kaçınılmaz olduğuna göre savaşa duyarsız kalmak, mücadeleden kaçınmak ve küçük de olsa aynı iş modeliyle ömür boyu devam etmek artık mümkün görünmüyor.
AB üyeliği yolunda, değişim sadece iş hayatında yaşanmıyor. Gelir seviyesinin yükselmesi ve eğitim seviyesindeki artış ile ülkemizde artık farklı ihtiyaçları olan, farklı düşünen ve farklı yaşayan insanlar yaşıyor. İnsanların yaşam şekilleri de değişiyor.
İnternetin hayatımızdaki yeri ve önemi her geçen gün artıyor. E-devlet vb. projelerden bahsedilmeye ise çoktan başlandı. Tüm bu gelişmeler müşteri beklentilerini de değiştirdi. Bu nedenle başarılı olmak için onları tanımak, onların ihtiyaçlarına ve beklentilerine göre değişmek zorundasınız.
Türkiye’nin sadece son 10 yılda yaşadığı değişimi size bazı bilgilerle karşılaştırmalı olarak anlatmaya çalışacağım. Öncelikle ülkenin 10 yıl öncesi büyüklüğünü ve enflasyon seviyesini bugünle karşılaştırdığımızda arada ciddi farklılıklar olduğu hemen ortaya çıkıyor. 1998 yılı Ocak ayı enflasyon oranı (TÜFE) % 101,6 iken 2009 yılı Ocak ayı enflasyon oranı %9,5 seviyelerine inmiştir. 3 haneli enflasyon oranlarını duymaya alışan milletimiz, artık tek haneli enflasyon oranlarına alışır oldu.
Bunun yanında, bu dönemde para birimimizde de ciddi değişiklikler oldu. Önce TL’den 6 sıfır atıldı. Milyonları trilyonları konuşurken, Dolar ve Euro ile kafa kafaya değere sahip Yeni Türk Lirası (YTL) isimli bir para birimimiz oldu. Şimdi YTL görevini tamamladı ve tekrar TL isimli para birimine dönüş yaptık.
Bu dönemde sadece iş hayatında yaşanan değişikliklerden bahsetmek yeterli görünmüyor. Sportif alanda da önemli başarılar kaydedildi. Daha önceleri hayal gibi görünen başarıları G.Saray Futbol Takımının UEFA Kupası Şampiyonluğu ve Türk Milli Futbol Takımı’nın Dünya 3.lüğü ile yakalayan ülkemizde bu başarıları G.Saray Bayan Basketbol Takımının Avrupa Şampiyonluğu ile G.Saray Tekerlekli Sandalye Basketbol Takımı’nın Avrupa ve Dünya Şampiyonluğu takip etti.
Yeni Dönemde Öne Çıkan Şirketler
Son yıllarda yaşanan hızlı değişim ve artan rekabet çoğu şirket sahibini mutsuz ve tedirgin etse de, yeni koşulları fırsata dönüştüren şirket sayısı da oldukça fazladır. Aklımıza hemen gelen Google ve Starbucks örnekleri iş yapış modelleri ile fark yaratarak çok hızlı gelişim gösteren lider şirketler olmuşlardır.
15 Eylül 1997 tarihinde Larry Page ve Sergey Brin adlı 24 yaşındaki Stanford Üniversitesi öğrencilerinin, “google.com” adının haklarını almalarıyla başlayan süreç bir yıl sonra Page ve Brin’inCalifornia’daki bir evin garajında Google’ı şirketleştirmeleriyle devam etti.
Kısa sürede internet üzerinden bilgiye ulaşmada en çok kullanılan aramamotoru haline gelen Google’ı günde ortalama 500 milyon kişi ziyaret ediyor. 2004 yılında halka açılan Google’ın hisseleri başlangıçta 85dolardan satılırken bugün 525 dolara ulaşmış durumda. Google’ın borsadaki değeri ise 164 milyar dolar.
2006
yılında 13.4 milyar dolarlık gelire ulaşan Google, 3.7 milyar dolar da kar elde
etti. Şu anda 30’larında olan Page ve Brin’in 16’şar milyar dolarlık servetleri
bulunuyor. Yaklaşık 14 bin çalışanının zamanlarının yüzde 20’sini şirket için
yeni fikirler üretmeye ayırmasını isteyen Google, bu sayede 2006 yılında video
paylaşım sitesi YouTube ve reklam hizmeti sunan DoubleClick sitelerini devreye
soktu. Google, Gmail adlı ücretsiz e-posta hizmeti de sunuyor.