Prof Dr. Emre Alkin (Ekonomist)
Korona
virüsü bizlere yönetim ve yönetişim arasındaki farkı gösterdi. Yanlış
kurgulanmış bir işi doğru yapmaya çalışmanın fayda vermediği ortaya çıktı.
Kurgulanmış tüm iş modelleri artık sorgulanır hale geldi. Elbette kimse Korona
Virüsünün ortaya çıkacağını tahmin edemezdi. Ancak, Korona Virüsünden önce de
bıçak sırtında seyrediyorduk.
Geçenlerde
kaleme aldığım "risk yönetimi ile kriz yönetimini birbirine
karıştırmayın" uyarımı okuyup serzenişte bulunan bazı tanıdıklarım oldu.
"Tedarik ve Cironun % 30'undan fazlasını bir firmaya, gruba ya da ülkeye
bağlamayın" dediğim için eleştiri de aldım. Ancak "dost acı
söyler". Tercihlerini göstere göstere gelen risk faktörlerinin farkında
olarak belirlemiş olanların, söz konusu riskler gerçekleştiğinde şikayet etme
hakları yoktur. Ne siyasete ne hayat şartlarına ne de hava şartlarına
boşuna yüklenmesinler.
Buradan
hareketle şunu hatırlatmak lazım: Firmalarda vizyonu yönetim kurulu belirler ve
hedefleri koyar. İş planını ise söz konusu ilkeler ve hedefler doğrultusunda
Genel Müdür yapar. Yönetim Kurulunun görevi iş planını dinleyip onaylamak veya
gerekirse üzerinde düzeltmeler yapmaktır.
Doğru
şekilde belirlenmiş vizyon ve misyon doğrultusunda hedefler belirlendikten
sonra, Genel Müdür ve personelin görevi uygulamayı yapmaktır. Yönetim Kurulu bu
aşamadan sonra belirli aralıklarla icraatı denetler. Yönetişim Yönetim
Kurulu'nun, yönetim ise profesyonellerin görevi ve hakkıdır.
Ancak,
görevler birbirine karışırsa başarısızlık kaçınılmaz olur. Yönetim Kurulu
tarafından belirlenmiş görevleri uygulayan yapan kişilere sürekli karışılırsa
düzen bozulur. Hem stratejiye hem taktiklere hem de operasyona sürekli müdahale
olursa, başarısızlık doğal sonuçtur.
"Bazı patronlar istifa etse şirketler kurtulur..."
Geçenlerde Şeref Oğuz'un bir yazısının başlığı dikkatimi çekti: "Çalışanı mutsuz patronu mutlu şirket görmedim". Harika bir yazı olmuş. Okumanızı tavsiye ederim.
Gerçekten
de patronlar, kişileri değil işi kontrol eden, sabırlı ve gerçekçi bir
yaklaşımda olurlarsa, Yönetim Kurulunun istişare gücü ile yönetişimin
faydalarından yararlandığı gibi, "doğru işi" yapan bir yönetimle daha
güvenli ve mutlu bir ortam yaratabilirler. Ancak, Genel Müdürün üzerinde
"kıdemli genel müdür" gibi davranırlarsa, firmanın ulaştığı
büyüklüğün hakkını veremezler. Bunun kabahatini de personelde aradıkça kısır
döngünün içine düşerler. Bunlar işi değil, kişiyi kontrol etmeyi seven
patronlardır.
Son
olarak bir yanlışlıktan bahsetmek istiyorum: Türkiye'de patronlar egolarına
yenik düştükleri için kovduklarını tekrar geri alırlar ama kendi isteğiyle
işten ayrılanları geri almazlar. Halbuki, personel sirkülasyonu çok olan
kurumlarda öncelikle kabahati kendilerinde aramalıdırlar. Bir personelin neden
ayrıldığını anlamak istemeden, keyfiyete göre insan kaynağı yönetimi yapan
patronların firmaları hiç bir şekilde değer yaratamaz. "Al-satçı" ya
da "yap-satçı" gibi olurlar.
Şimdi
bu yazdıklarıma bozulan kırılan olacaktır ama bazen içimden şunu diyorum:
"Keşke bazı patronlar istifa etse de firmayı akıllı
profesyoneller yönetse.